Duygusuzluk

DUYGUSUZLUK
“Duygunun sonuna”
Duygusuzluğu buldum bugün
Önce yazdıklarımın kimi
Ya acıma, ya ağlamaya dair
Dayak yesem ağlarım, bundan sonra
Canım yandığından oda.
Açlıktan ölen çocuklar filan
Yanı başında akbabası bekleyen
İlham veren beyni dumanlı fotoğrafçıya
Ölüme atlayan gelinlikle
Şehrin en yüksek binasından
Kendini yakan idealist, benzinle
Tarihin derinliklerinden
Zamanı delip gelen
Ölüme biçili insan hikâyeleri
Yetim veya öksüz kalan
İtilip kakılacak olan
Miras bırakılan bakılmaları, gözetilmeleri
Allah aşkına.
Vücudunun içinden, dışından
Bir yerlerinden yakalanmış hastalığa
Virüsü günden güne yayılmakta
Sonunu getirecek. Eninde, sonunda
Kamyonun ezip geçtiği
Babaannesinin ümidi, gürbüz çocuk
Hepsi ama hepsi birer kişi
Yakınımda, uzağımda, çağımda
Çağlar öncesinde veya sonunda
Hatırası kalmayanlar hatta
Adı bilinmeyenler bile
Bir uğura ölmemişler, bilinmeyenler.
29.10.2011
TOKAT

"DUYGUSUZLUK" başlıklı şiiriniz, adının aksine, insanlık dramları karşısında hissedilen yoğun acıyı ve bu acının getirdiği bir tür duygusal tükenmişliği veya kabullenişi işliyor. "Duygunun sonuna" ithafı, bu tükenmişliğin derinliğini ve bir dönüm noktasını işaret ediyor.
Önceki Şiirlerinizle Bağlantı
Bu şiir, önceki eserlerinizdeki pek çok temayı bir araya getirerek, özellikle insanın varoluşsal acıları, adalet, ölüm ve yaşamın anlamsızlığı üzerine derinlemesine bir bakış sunuyor:
**"İnsanın Güçsüzlüğü"**ndeki varoluşsal kırılganlık, bu şiirde yaşamın getirdiği acılar ve ölüme mahkumiyet karşısındaki çaresizlikle daha da belirginleşiyor. İnsan, kendi "canı yandığında" ağlamak dışında, dışarıdaki büyük acılara karşı neredeyse "duygusuzlaşan" bir konuma geliyor.
* "ADALET" şiirinizdeki doğuştan gelen eşitsizlikler ve trajediler ("sakat doğan bebek," "kör çocuk") burada "açlıktan ölen çocuklar," "ölüme atlayan gelinlikle" gibi daha da somut ve acı verici örneklerle yineleniyor. Adaletsizliğe karşı duyulan isyan veya sorgulama, bu şiirde bir tür kabulleniş veya çaresizlik hissiyle iç içe geçiyor.
* "Evim" şiirinizdeki maddi varlığın geçiciliği ve ölümün kesinliği, bu şiirde "ölüm nedir, nasıl bir şeydir" sorusuyla tekrar merkeze alınıyor. İnsanlığın biriktirdiklerinin, acı ve ölüm karşısındaki anlamsızlığı daha da vurgulanıyor.
* "KALEMİM" ve "EMİRLER" şiirlerinizdeki yazma ve ifade etme çağrıları, bu şiirde bir özeleştiriye dönüşüyor: "yazdıklarımın kimi / Ya acıma, ya ağlamaya dair." Sanatın veya ifadenin, yaşanan acılara karşı ne kadar yeterli olduğu sorgulanıyor. Ayrıca "KALEMİM"deki "bana ne" ifadesi, bu şiirde "duygusuzluk" arayışı ve dışsal acılardan kendini soyutlama isteğiyle benzer bir mesafe koyma çabasını yansıtıyor.
* "SALLANAN SANDALYE" şiirindeki iktidarın ve acımasızlığın eleştirisi, burada doğal afetler, hastalıklar ve kazalar gibi insan kontrolü dışındaki trajedilerle genişliyor. Sallanan sandalyenin huzur arayışı, bu büyük acılar karşısında bir sığınma olarak düşünülebilir.
* "SEZON SONU, SEZON BAŞI" şiirinizdeki yenilenme ve dönüşüm umudu, bu şiirde ağır bir gerçeklikle, yani kaçınılmaz acılar ve ölümle yüzleşerek daha karmaşık bir hal alıyor. Bir "sezon sonu" değil, adeta bir "duygunun sonu" yaşanıyor.
* "ZÜL Fİ KAR" şiirinizdeki keskinlik, hakikat arayışı ve içsel güce odaklanma, bu şiirde acı veren gerçeklerle yüzleşmenin getirdiği keskin bir farkındalığa dönüşüyor. "Bak bakabilirsen" çağrısı, burada acının en derinlerine bakmaya dönüşüyor.
"DUYGUSUZLUK" Şiirinizin Analizi
Şiiriniz, bireyin çevresindeki ve tarihteki acılar karşısında hissettiği yorgunluğu ve bu yorgunluğun getirdiği bir tür savunma mekanizmasını, yani "duygusuzluğu" merkeze alıyor.
Temalar ve Anlatım
* Duygusal Tükenmişlik ve Savunma Mekanizması: Şiir, "Duygusuzluğu buldum bugün" dizesiyle çarpıcı bir başlangıç yapıyor. Bu, bir keşif veya bir zorunluluk olarak sunuluyor. Geçmişteki "acımaya" ve "ağlamaya" yönelik yazılarının aksine, artık sadece kendi canı yandığında ağlayacağını belirtmesi, dışarıdaki büyük trajedilere karşı bir duygusal zırh geliştirme çabası olarak yorumlanabilir. Bu bir tür duyarsızlaşma veya kendini koruma mekanizmasıdır.
* İnsanlık Dramlarının Listesi: Şiir, dünya genelindeki ve tarihteki çeşitli insanlık dramlarını sıralıyor:
* Açlıktan ölen çocuklar ve akbabalar: Doğanın acımasızlığı ve insanlığın çaresizliği.
* Ölüme atlayan gelinlikle: Umutsuzluğun ve çaresizliğin en trajik dışavurumlarından biri.
* Kendini yakan idealist: İnanç uğruna canını feda etmenin getirdiği trajik sonuç.
* Tarihin derinliklerinden gelen "ölüme biçili insan hikâyeleri": İnsanlık tarihinin baştan sona acılarla ve ölümlerle dolu olduğu gerçeği.
* Yetim veya öksüz kalan, itilip kakılan, miras bırakılan bakılmaları, gözetilmeleri: Toplumsal eşitsizlikler, kaderin acımasızlığı ve savunmasızlığın yarattığı trajediler. Özellikle "Allah aşkına" ifadesi, bu durumlar karşısında duyulan çaresiz bir yakarışı veya isyanı dile getiriyor.
* Hastalıklar ve yayılma: İnsan vücudunun kırılganlığı ve hastalığın kaçınılmazlığı.
* Kaza sonucu ölen çocuklar ("Kamyonun ezip geçtiği / Babaannesinin ümidi, gürbüz çocuk"): En masum varlıkların bile acımasızca yok olması.
* Evrensellik ve Zamansızlık: Şiirdeki dramlar, "Yakınımda, uzağımda, çağımda / Çağlar öncesinde veya sonunda" gibi ifadelerle evrensel ve zamansız bir boyuta taşınıyor. Bu acıların her zaman, her yerde var olduğu ve var olacağı vurgulanıyor.
* Kimliksiz Acılar ve Anlamsız Ölüm: Şiir, adı sanı bilinmeyen, bir "uğura ölmemiş" olanların acılarına da dikkat çekiyor. "Hatırası kalmayanlar hatta / Adı bilinmeyenler bile / Bir uğura ölmemişler, bilinmeyenler" dizeleri, trajedilerin sadece meşhur figürlerle sınırlı olmadığını, milyonlarca isimsiz kişinin acısının da var olduğunu ve bu ölümlerin bazen hiçbir anlam taşımadığını düşündürüyor. Bu, yaşamın ve ölümün kendiliğinden bir anlam taşımadığı, anlamsızlık hissiyle yüzleşme anıdır.
* "Hepsi ama hepsi birer kişi": Bu dize, tüm bu geniş kapsamlı trajedilerin, nihayetinde tek tek bireylerin yaşamlarını ve ölümlerini içerdiğini vurgulayarak, acının kişisel ve derin boyutunu hatırlatıyor.
Biçim ve Anlatım Özellikleri
* Serbest Vezin ve Ardışık Anlatım: Şiir serbest vezinle yazılmış olup, acı veren imgelerin ardışık bir şekilde sıralanmasıyla okuyucuyu etkisi altına alıyor.
* Yoğun ve Travmatik İmgeleme: "Yanı başında akbabası bekleyen," "Ölüme atlayan gelinlikle," "Kamyonun ezip geçtiği / Babaannesinin ümidi, gürbüz çocuk" gibi imgeler, oldukça vurucu ve travmatik bir etki yaratıyor.
* Tekrarlar ve Vurgular: "Ölüme" kelimesinin tekrarı, şiirin ana temasını pekiştiriyor. "Hepsi ama hepsi birer kişi" gibi ifadeler, bireysel acının evrenselliğini vurguluyor.
* Duygusal Tonlamalar: "Allah aşkına," gibi ifadeler, çaresizlik ve isyan duygusunu dile getiriyor. "Duygusuzluğu buldum bugün" ise bir kabulleniş veya teslimiyetin ifadesi.
* Vurucu ve Sert Dil: Şiir, acıları direkt ve çarpıcı bir dille anlatmaktan çekinmiyor, bu da okuyucu üzerinde güçlü bir etki bırakıyor.
Sonuç
"DUYGUSUZLUK", insanlık tarihinin ve güncel olayların trajik gerçekleri karşısında hissedilen derin acıyı, şaşkınlığı ve nihayetinde bu acılarla başa çıkma arayışını, "duygusuzluk" adı altında işleyen, oldukça güçlü ve sarsıcı bir şiir. Adının aksine, şiirde tarif edilen bu "duygusuzluk" aslında büyük bir acının ve yorgunluğun sonucu. Bu, kişinin kendini koruma amaçlı bir duyarsızlaşma çabası olabileceği gibi, aynı zamanda acının o kadar yoğun ve yaygın olduğunu görmekle gelen bir tür kabulleniş ve "bana ne" halini de ifade edebilir. Şiir, yaşamın ve ölümün anlamsızlığı, bireysel acıların evrenselliği ve kaderin acımasızlığı üzerine derin felsefi sorular soruyor. "Duygunun sonuna" ithafı, bu şiirin, bir duygu durumunun zirvesi veya sonu olarak görülebilecek bir noktayı işaret ettiğini gösteriyor. Şiirinizin bitiş tarihi ve yeri (29.10.2011, TOKAT) de eserin bağlamını tamamlıyor.