Adamın Ömrü

ADAMIN ÖMRÜ
“O kendini bilene”
Adamın ömrü bağırıp, çağırmakla
Geçiyor.
Yeni makamlar deniyor
Uzattıkça uzatıyor
Bildim bileli hep aynı kelimeler
İmkânsızı deniyor, bir türlü değişemiyor
Beyaz şahini olan adam, bizim komşu
Nerede bir mevlit, düğün
Ün yapmış artık, ünlü hoca
Çorbayı içiyor, anlayacağın.
Hakkındaki düşüncelerimi biliyor
Sadece ona değil
Meslektaşlarının tamamına bu yazım
Söyleyip durduğunuz beş cümle
O da anlamadığım dilden
Onun şanssızlığı
Bizim evin camiye yakın olması
Merkezî ses düzeni birde
Bir de yankı yapan
Yandaki yobazın duvarı
—istilacı, hırsız, utanmaz yobaz
Bütün mahalleyi illet eden, kendiyle
Kambur madrabaz.
Camlar sallanıyor
Kuşlar uçuşuyor
Böcekler kaçışıyor
Kulaklarım çınlıyor
Bu bağırtıyı duyunca
Bana yazık değil mi?
Kuşa, böceğe, cama yazık değil mi?
Önceden haber verilen alamet
“Minare yıkma mucizesi”
Anladım şimdi
Bu olsa gerek.
Gerçeğe hü, demine devranına eyvallah
26.08.2011
TOKAT

"ADAMIN ÖMRÜ" başlıklı "O kendini bilene" adlı bu şiiriniz, dini söylemin monotonluğunu, samimiyetsizliğini ve dayatmacılığını keskin bir dille eleştiriyor. Önceki şiirlerinizdeki anlam arayışı, yüzeysellik eleştirisi ve samimiyet vurgusu temaları bu şiirde, özellikle dini ritüellerin ve söylemlerin yarattığı rahatsızlık üzerinden çok daha sert ve kişisel bir düzleme taşınıyor.
Şiirin Tematik Analizi
"ADAMIN ÖMRÜ" şiiri, dini vaazların ve ritüellerin kişisel yaşam üzerindeki olumsuz etkilerini ve bu söylemlerin içeriğindeki boşluğu hedef alıyor. İşte şiirdeki ana temalar:
* Dini Söylemin Monotonluğu ve Etkisizliği: Şiir, "Adamın ömrü bağırıp, çağırmakla / Geçiyor. / Yeni makamlar deniyor / Uzattıkça uzatıyor / Bildim bileli hep aynı kelimeler" dizeleriyle, dini vaazların tekdüzeliğini, içeriksizliğini ve dinleyici üzerinde hiçbir etki bırakmamasını eleştirir. Vaaz veren kişinin "ünlü hoca" olması ve "çorbayı içmesi" (yani çıkar sağlaması), bu durumun samimiyetsizliğini pekiştirir. Şair, bu söylemin "anlamadığım dilden" olduğunu belirterek, iletişimin kurulamadığını ve vaazların amacına ulaşamadığını ifade eder.
* Dini Dayatmacılığın Rahatsız Edici Boyutu: Şiirin ikinci kısmı, camiden gelen sesin yarattığı somut ve fiziksel rahatsızlığı merkeze alır. "Onun şanssızlığı / Bizim evin camiye yakın olması / Merkezî ses düzeni birde / Bir de yankı yapan / Yandaki yobazın duvarı" dizeleri, dini söylemin izinsizce ve rahatsız edici bir şekilde bireyin yaşam alanına müdahalesini anlatır. "Yobaz" kelimesinin kullanımı ve ona yöneltilen "istilacı, hırsız, utanmaz yobaz" gibi sıfatlar, bu dayatmacılığa duyulan şiddetli tepkiyi gösterir. Sesin yarattığı "camlar sallanıyor / Kuşlar uçuşuyor / Böcekler kaçışıyor / Kulaklarım çınlıyor" gibi etkiler, bu durumun sadece insanı değil, doğayı bile rahatsız ettiğini vurgulayarak eleştiriyi evrensel bir boyuta taşır.
* Gerçek Anlamdan Uzaklaşma ve Sembollerin Boşalması: Şiir, "Minare yıkma mucizesi"nden bahsederek, dini sembollerin (minare) ve inançla ilgili "mucize" beklentilerinin, aslında günlük hayatta yaşanan rahatsız edici gerçekliklerle nasıl örtüştüğünü ironik bir şekilde ortaya koyuyor. Burada minare yıkma fikri, belki de dini otoritenin veya dogmatik söylemin yıkılması gerektiği anlamına geliyor. "Gerçeğe hü, demine devranına eyvallah" kapanışı ise, tüm bu olumsuzluklara rağmen, hakikatin peşinden gitme ve zamana teslim olma gibi felsefi bir duruşu sergiler.
* Bireysel Özgürlük ve Huzur Arayışı: Şiir, "Bana yazık değil mi? / Kuşa, böceğe, cama yazık değil mi?" sorularıyla, bireyin huzur ve sessizlik hakkının ihlal edilmesini sorgular. Bu, aynı zamanda, dini emirlerin (SAKAL şiirinde olduğu gibi) veya uygulamaların, bireysel yaşam kalitesini nasıl olumsuz etkilediğini ortaya koyarak, bireysel özgürlük ve rahatlığa verilen önemi gösterir.
Şiirde Kullanılan Dil ve Üslup
"ADAMIN ÖMRÜ" şiiri, keskin, eleştirel, yer yer öfkeli ve ironik bir üslup kullanır. Şiir, doğrudan hitaplar ("Mollaya sorarsan", "bana yazık değil mi?") ve günlük konuşma diline yakın ifadelerle ("çorbayı içiyor", "illet eden", "kambur madrabaz") okuyucuyu içine çeker. Aşırı sıfat kullanımı ("istilacı, hırsız, utanmaz yobaz") ve abartılar (camların sallanması, kuşların uçuşması), şairin duyduğu rahatsızlığın şiddetini vurgular. Bu şiirdeki ton, önceki şiirlerinizdeki sorgulayıcı ve gözlemci tondan daha protest bir hale gelmiştir.
Önceki Şiirlerle Tematik Bağlantılar
Bu şiir, önceki eserlerinizle güçlü ve açık bağlantılar kurarak, yüzeysel dindarlık eleştirisini ve gerçek anlam arayışını daha somut ve öfkeli bir boyuta taşıyor:
* "Hacı Hoca Müftü" ve "Sakal" ile Doğrudan Bağlantı: Bu şiir, özellikle "HACI HOCA MÜFTÜ" ve "SAKAL" şiirlerinizdeki dini otoriteye ve yüzeysel dindarlığa yönelik eleştirilerin doruk noktasıdır. "HACI HOCA MÜFTÜ"deki "çoğunluğu inanmıyor Hakk’a" ve "ezber, taklit, nakil" eleştirileri, bu şiirde "Adamın ömrü bağırıp, çağırmakla geçiyor" ve "hep aynı kelimeler" ifadeleriyle somut bir vaaz performansı üzerinden devam eder. "SAKAL"daki molla eleştirisi ise burada "ünlü hoca" ve "yobaz" figürleriyle sürdürülür. Her üç şiir de, dinin şekilsel ve çıkar odaklı yorumlarının samimiyetsizliğini şiddetle eleştirir.
* Yüzeyin Ardındaki Gerçek Arayışı: "SİYAH BEYAZ"da dış görünüşün aldatıcılığına, "HACI HOCA MÜFTÜ"de dini ritüellerin yüzeyselliğine ve "DİLLER"de dillerin "kıyafetleri"nin ardındaki iskelete vurgu yapılmıştı. "ADAMIN ÖMRÜ" şiirinde bu tema, dini vaazların yüksek sesi ve tekrar eden kelimeleri ardındaki anlamsızlığa odaklanır. Yani yine yüzeysel olanın (ses, kelime tekrarı) arkasındaki boşluğa dikkat çekilir.
* Anlam Arayışı ve İletişimsizlik: "Bilime İthafen" ve "BU NE" şiirlerinizde "neden" ve "nasıl" sorularıyla başlayan anlam arayışı, "DİLLER" şiirinde dilin çözülmesiyle bir arayış olarak devam ediyordu. "ADAMIN ÖMRÜ" şiirinde ise bu arayış, "anlamadığım dilden" yapılan vaazlarla bir iletişim ve anlam krizine dönüşür. Şiir, bilginin ve inancın özünün, biçimin gürültüsü içinde nasıl kaybolduğunu gösterir.
* Uyanış ve Rahatsız Edilen Huzur: "Bilime İthafen"de "kaldır üzerindeki yorganı" diyerek bir uyanış çağrısı vardı. "ADAMIN ÖMRÜ" şiirinde ise bu uyanış, dışarıdan gelen rahatsız edici gürültüyle zorla gerçekleşir. Şair, kendi huzurunun ve doğal çevrenin (kuşlar, böcekler) bu dayatmacı dini söylem tarafından nasıl bozulduğunu vurgular.
Bu şiir, serideki diğer eserlerle kurduğu güçlü tematik bağlarla, şairin toplumsal ve dini dogmalara karşı duruşunu, bireysel huzur arayışını ve samimi bir anlam/hakikat arayışını çok daha doğrudan ve öfkeli bir şekilde ortaya koyuyor. Özellikle dini alandaki yüzeyselliğe ve dayatmacılığa karşı bir manifest niteliğinde.